Antik dönemde Karia Khersonesos olarak anılan Bozburun Yarımadası’nın önde gelen kentlerinden ve Marmaris’in 20 kilometre güneybatısında Asarcık Tepesi’nde yer alan Amos‘ta kazılar, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Gürbüzer başkanlığında sürüyor.
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kazı statüsüne alınan, Muğla Valiliği, Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığının (YİKOB) desteği ve Marmaris Belediyesi ile Marmaris Ticaret Odasının ana sponsorluğunda yürütülen kazılarda kent tarihinin 3 bin yıl öncesine dayandığı tespit edildi.
Kazı Başkanı Gürbüzer, antik kentte 2020’de kurtarma kazısıyla başlayan çalışmalarda kentin önde gelen bir ailesine ait mezar, Akropolis’teki Athena tapınağı ve tiyatro, sivil mimariye ait mekanlar, merdivenler ve yolların gün yüzüne çıkarıldığını söyledi.
Bu yıl kazılara tiyatrodan devam ettiklerini anlatan Gürbüzer, “Yaklaşık bir ay önce tiyatronun sahne binasındaki üç mekanda çalışmalara başladık. Oldukça önemli bulguya rastladık. Mekanların içerisinde son derece güçlü yangın tabakasıyla karşılaştık. Sahne binasını oluşturan mekanların tabanlarında büyük yangın tabakası tespit ettik” dedi.
Gürbüzer, tiyatro çevre duvarının batı kısmında depremin izlerini de tespit ettiklerini belirterek, “Sahne binası batı kanadında depreme ait izlere ulaştık. Hem sahne binasındaki bu yanık tabaka hem de yapının duvarlarında tespit ettiğimiz deprem izlerini bir arada değerlendirdik. Milattan sonra 3. yüzyılda Amos’ta şiddetini fazlasıyla hissettiren depremlerin somut, arkeolojik kalıntılarına ulaştık” diye konuştu.
“YANGIN VE DEPREMLERDEN SONRA TİYATRO KULLANILMAMIŞ”
Sahne binasındaki yangın tabakasının şaşırtıcı olduğuna dikkati çeken Gürbüzer, “Yangın büyük olasılıkla milattan sonra 3. yüzyılda bölgeyi kasıp kavuran ve büyük felaketlere sebep olan depremlerin neticesinde olmuş. Kazı çalışmalarından anladığımız üzere bu yangın ve depremin hemen ardından kentin en önemli prestijli yapısı olan tiyatroda kullanımdan kalkmış. Yürüttüğümüz kazı çalışmalarında bunu net bir şekilde görmekteyiz. Zaten önceki yıllarda tespit ettiğimiz bu veri şu an çok daha güçlü arkeolojik bulgular ve verilerle de desteklenmekte. Amos, milattan sonra 3. yüzyıldan sonra terk ediliyor ve bir daha iskan görmüyor. Bunun üzerinden binlerce yıl geçtikten sonra belki Amos’taki bir anlamda ilk beşeri ve mimari faaliyetleri biz arkeologlar ekibimizle birlikte yürütüyoruz” dedi.
Gürbüzer, kazı ve araştırmalarda elde ettikleri en önemli bulgulardan birinin kentin akropolisindeki tapınakta karşılarına çıktığına değindi.
Bölge tarihinin bilinenden daha erkene gitmesi gerektiğinin altını çizen Gürbüzer, “Geleneksel tarihi ve arkeolojik veriler, Bronz Çağı’na kadar giden bir bölge tarihinden söz etmekteydi. Aynı zamanda Bozburun Yarımadası’ndaki diğer çalışmalar da bölgenin Erken Demir Çağı’na kadar uzanan kadim bir tarihinin olduğunu göstermekteydi ancak ilk kazı çalışmalarını bizim yürüttüğümüz Amos kazı tarihinde hemen kısa bir sürede kentin ilk iskan görmeye başladığı kültür tabakalarını keşfetmiş bulunmaktayız. Bu tabakalar bize Amos’un ilk yerleşimcilerinin milattan önce 10. yüzyılda buraya geldiğini ve ilk iskanı gerçekleştirdiklerini gösteriyor. Yani Amos’un tarihi günümüzden 3 bin yıl öncesine kadar geriye gitmektedir. Tabii ki beklentilerimiz çok daha erken dönemlere kadar giden iskanların izlerini de tespit etmektir” ifadelerini kullandı.
Amos’taki ilk kazı 1948’de G. E. Bean tarafından gerçekleştirilmiş ve kazılarda Amos’un kiraya verdiği topraklara ait kira kontratlarına ulaşılmıştı.
Bir yanıt yazın